altmışlı yılların başında birleşik devletler ve can düşmanı sovyetler birliği bir dünya liderliği savaşına odaklanmışlardı. soğuk savaş sırasında gerçek bir savaş söz konusuydu. ancak bu muharebelerin yaşandığı bir savaş değildi, birbirinden tamamen farklı iki sistemin birbirinden puan çalma savaşıydı ve bunu yapmanın yollarından biri de uzaya gitmekti. amerika için uzaya ilk insan gönderen taraf olmak yalnızca politik üstünlük sağlamaktan ibaret değildi aynı zamanda korku kaynaklıydı. amerikalılar sovyet roketlerinin yörüngeden üzerlerine nükleer silahlar yağdırabileceğini ve her amerikan vatandaşının tehdit altında olduğuna inanıyordu. ne pahasına olursa uzay yarışını kazanmak zorundaydılar. bu yüzden 1961 yılında başkan kennedy zafer uğruna cüretkar bir girişimde bulundu. sekiz yıl sonra neil armstrong aya ayak basan ilk insan olarak dünya tarihine geçti. genç bir adam olan marcus allen inişi televizyonda canlı olarak izleyen tahmini sekiz yüz milyon insandan biriydi. -olağanüstüydü, izlerken bunun inanılmaz bir başarı olduğunu düşündüm. kesinlikle müthişti, atlantikli adamlar ayın üzerindeydi ve biz televizyondan izliyorduk. ne kadar müthiş.
fakat sonraki yıllarda marcus, daha kuşkucu olmaya başladı. izlediğim şeyin gerçekten ayda çekilip çekilmediğini sorgulamaya başladım ve bence çekilmedi buna eminim. marcus, aya inişlerin insanlık tarihinin en ayrıntılı hazırlanmış aldatmacası olduğunu düşünen bir çok insandan biri. bu teorilerin en çok sesini çıkaran savunucularından bir diğeri de kendi tanımlamasıyla film yapımcısı olan bart sibrel. -aya gerçekten gidip gidilmediği benim özel ilgi alanım ve gidilmediğine dair yüzde yüz doğru somut kanıtlarım var.
sibrel, armstrong'un küçük adımının ay'da falan değil burda dünya'daki bir televizyon stüdyosunda atıldığını kanıtlamaya çalışmak için onlarca yılını ve yüzbinlerce paund'unu harcamış durumda. hatta aya giden astronotlara yalancı, korkak ve bir hırsız dedi hem de yüzlerine karşı. neden bir çok insan amerika'nın böyle muazzam bir yalan söylediğini iddia ediyor ve amerika'nın bunu nasıl başardığını düşünüyorlar. komplo teorisyenleri herşeyin 1975 yılında sovyetlerin dünyanın ilk yapay uydusu sputnik'i uzaya fırlatmasıyla birlikte başladığını söylüyor. eski nasa görev kontrol sorumlusu james oberg o esnada 30 yaşındaydı ve her şeyi dün gibi hatırlıyor. -sputnik'e olan amerikan ulusal tepkisi düpedüz terördü. birden bire bir rus roketiniz olmuştu ve sadece rusya'dan abd'deye uçmuyor günde dört veya beş kere abd'nin üzerinden geçerek dünya'nın çevresinde turluyordu.
amerika bu yenilgiyle şoka uğramıştı fakat dört yıl sonra rus kozmonot yuri gagarin ay'a giden ilk insan olduğunda tamamen küçük düştü. başkan kennedy umutsuzca denge sağlayacak bir şey bulmaya çalışıyordu. o esnada amerikan uzay ajansı nasa, ay'a ulaşmak şöyle dursun dünya yörüngesine bile insan yollayamıyordu. sonunda güç bela çalışan bir roket yapmayı başarmadan önce yirmiden fazla çarpıcı fiyaskoya imza atmışlardı. bunu nasıl yapacaklarına dair bir fikirleri yoktu. kesinlikle hiç bir fikirleri yoktu. allen shepard'ı gönderebilecekleri bir roket yaptılar, fırlattılar ve yaklaşık bir kaç bin kilometre yükseldikten sonra doğruca aşağıya indi. nasa'nın roket bilimi sovyet rakiplerinden çok daha gerideydi. buna karşın ajansın başka herhangi birinden daha iyi yaptığı bir şey vardı, halkla ilişkiler. nasa bütçesinin ne kadar büyük bir kısmının iyi bir izlenim oluşturmak için harcandığını görmek çok ilginçti. yalan söylemekle aynı şey değil fakat çarpıtmak konusunda çok iyi olduklarını söylemek mümkün. örneğin, astronotların hepsi olağanüstü ve mükemmel amerikan kahramanları olarak lanse ediliyordu fakat bir çoğu her türden olmadık işlerle uğraşıyordu. çoğu kişiye göre nasa'nın çarpıtma mekanizması o kadar gelişmişti ki bütün bir ay görevini kolaylıkla numaradan gerçekleştirebilirlerdi. bu fikre katılmayan oyun bozan bir astronot dışında.
1961 yılında amerikan başkanı john f. kennedy amerika'nın bu on yılın bitiminden önce ay'a ayak basacağını açıklayarak büyük bir risk aldı. kennedy bu vaatte bulunduğu sırada konuştuğum nasa programındaki kişiler şaşkınlığa uğramış durumdaydı. başkanın böyle bir şeyin sözünü verebildiğine ve bunu sekiz veya dokuz yıl içinde gerçekleştireceğine inanamıyorlardı. 1967'de verdiği müddetin bitimine yalnızca üç yıl kalmışken nasa hala bu hedefi gerçekleştirmenin uzağındaydı.
roket araştırmaları en karmaşık kısım değildi, asıl karmaşık olan kısım yönlendirme, iki aracın uzayda birbirine kenetlenmesini sağlayabilme, ay'a yalnızca iniş yapabilecek değil daha önemlisi ay'dan kalkış da yapabilecek bir iniş aracı geliştirebilme gibi şeylerdi. kuşkucu gazeteci marcus allen, aya'a ulaşma ihtimalinin hızla azaldığı sırada başka bir yerde çok daha farklı bir görevin planlandığına inanıyor, ay'a inme numarası yapabilmenin. -bir noktada televizyonda canlı yayındayken insan indirmenin çok riskli bir iş olduğu, bu işin içinde ve üst düzey konumda yer alan birinin kafasına dank etmiş olabilir. dikkat edin, televizyonda canlı yayındayken ay'ın üzerine bunu daha önce hiç yapmadığımız bir yere diyorum. peki öyleyse neden bir b planınız olmasın ki. gerçekten bir b planı olsun yada olmasın nasa yıldırım hızıyla uzay araçları apollo 1'in ilk test fırlatışına hazırlandı. hızlı olmak adına güvenlik feda ediliyordu.
gus grissom astronotlar içinde en çok sevilendi, halka sevdirilmişti ve ay'a ayak basan ilk insan o olacaktı fakat aynı zamanda astronotlar içinde en eleştirel ve dobra olan da oydu ve nasa'ya vermek, nasa'nın da uçuş merkezine vermesi ve onların da kongre üyelerine vererek, üyelerin programının kötü durumda olduğunu söylemesi için rapor hazırladı. telaş içindeki nasa onun endişelerini görmezden geliyordu, grassom ve ekibi saf değiştirdi. alaycı bir şekilde kendilerinin uzay kapsüllerinin bir maketinin başında dua ederken fotoğrafını çektiler. bu şakada trajik bir can alıcı nokta vardı, 27 ocak günü fırlatmadan önceki son sistem testi sırasında grissom ve ekip arkadaşları edward white ve roger chaffee korkunç bir kazada can verdiler. aracın içi çok yüksek oranda oksijenden oluşuyordu ve tabii ki bir araçta yüksek oranda oksijen olduğunda en ufak bir kıvılcım bile bir anda devasa bir yangına dönüşür. bir şey oldu, ne olduğu tam olarak belli değil ancak muhtemelen gevşek kablolar ve bir kıvılcım ve astronotlar herhangi bir şey yapma fırsatı bulamadan yanıp kül oldu. bilhassa bart sibrel programı böyle açıkça eleştiren birinin yangında ölmesinin kaza sonucu olmadığına inanıyor. böyle şikayet edip dururken bu adamdan ay'a inmiş numarası yapmasını isteseler muhtemelen işbirliğine yanaşmayacağını biliyorlardı, medyaya haber verebilirdi. aslında bakacak olursanız diri diri yanmadan günler önce izinsiz bir şekilde hazırlıksız bir basın toplantısı yapmıştı. grissom ne kadar endişeli olduğunu dünyaya göstermek için kumanda modülü simülatörünün üzerine bir limon asmıştı. bu amerikan argosunda bozuk hurda anlamına geliyordu. generalin pentagon'da yemeğini yerken bunu görüp bu adamdan kurtulmamız lazım dediğini hayal etmek zor değil ve çok belli ki hedef tahtasına oturttukları anlaşılmasın diye onunla birlikte iki kişiyi daha yaktılar. sebebi ne olursun apollo 1 yangını ulusal bir felaketti.
amerika'nın uzay programı askıya alındı. söz konusu olan yalnızca ölen özellikle de dehşet verici bir şekilde ölen üç adam değildi. aynı zamanda aniden duran bir proje vardı. bu korkunç aksiliğe rağmen yalnızca iki buçuk yıl sonra temmuz 1969'da neil armstrong televizyonda canlı yayında tarih yazıyordu. bu neredeyse gerçek olamayacak kadar iyiydi. bart sibrel'a göre bunun bir nedeni vardı, herşey bir kurmacaydı. -hangisini yapmak daha kolay, mars'a gitmekle ilgili bir film yapmak mı yoksa gerçekten mars'a gitmek mi. tabii ki bununla ilgili bir film yapmak daha kolay. muhtemelen 51. bölgedeki bir askeri üstte gerçekleştirildi. sahte görüntüler aşağı yukarı hava alanındaki bir yakıt tankının büyüklüğündeki dairesel bir stüdyoda çekildi ve bu şekilde son derece inandırıcı bir 360 derece panaromik çekim yapıldı. komplo teorisyenleri iddialarının başka bir kanıtı olarak bağımsız şahitlerin eksikliğini gösteriyor. kalkış ve iniş arasında yalnızca tek bir bilgi kaynağına sahibiz, o da nasa. elimizde bir televizyon görüntüsü var demek istediğim insanlar diyor ki, iyide bu olurken ben ordaydım. gerçekten mi? orda mıydın? bulanık siyah beyaz bir televizyon görüntüsü gördük ve nedense insanlar bunu doğru sanıyor.
bart sibrel, armstrong ve diğerlerinin gerçekten de uzaya gittiğine itiraz etmiyor ancak yalnızca dünya yörüngesinde bir kaç yüzbin kilometre uzaklığa gittiklerini iddia ediyor. ona göre 400.000 km'lik ay yolculuğunun yakınından bile geçmediler ve inişin otuz yıl ardından komplo teorisinin gerçek olduğunu kanıtlayan mahkum edici bir kanıtı gün yüzüne çıkardığını söylüyor. -ekranda gerçekten büyük bir şekilde halka açık değildir yazıyor. tekrar oynatıldığındaysa ilk olarak nasa'nın televizyon görüntüleri harika görünüyor dediğini duyuyoruz. nasa'ya göre bu görüntüler apollo 11 dünya'dan 160.000 km uzaklıktayken çekildi. böyle bir uzaklıktayken iletişim uzun bir gecikmeyle gerçekleşir çünkü radyo dalgaları kapsül ve görev kontrolü arasındaki muazzam uzaklığı katetmek zorundadır. tam olarak dört saniyelik bir ses kesintisi oluyor daha sonra nasa veya neil armstrong olmayan üçüncü bir tarafın konuş dediğini duyuyoruz ve neil armstrong konuşmaya başlıyor. yani belli ki gizli bir kulaklık takıyormuş ve cia'den biri yada her kimse kronometreyle süre tutuyormuş, yani nasa soru soruyor tam olarak dört saniye tutuyorlar ve konuş dendiğini duyuyoruz ve sonra konuşmaya başlıyor. yani sibrel, nasa'nın neil armstrong'u ay'a giden yolun yarısındaymış gibi göstermek için dört saniyelik sinyal gecikmesi numarası yaptığını düşünüyor. bu hayret verici bir iddia fakat sibrel ve onun gibi bir çok kişi göreve ait ikonik fotoğraflarda daha bir çok kanıtın bulunduğunu söylüyor. -fotoğraflara bakmaya ve onları sorgulamaya başladım, çünkü gölgeler var niye bu kadar çok ışık var sözüm ona ay üzerinde olan görüntüler aslında gün ışığıyla değil elektrik ışığı ile çekilmiş. marcus allen astronotlar tarafından yakalanan güzel görüntülerde başka bir sorun görüyor. -ay'ın üzerinde kullanılan asıl kamerada vizör yoktu çünkü aynasını çıkarmışlardı. elinde zırhlı eldivenler varken kendin odaklamak, diyafram açıklığını, poz süresini kendin ayarlamak zorundasın, o eldivenlerle gerçekten hiç bir şey hissedemezsin. yüzyılın en ikonik fotoğraflarından bazılarının çekilebileceğine inanmıyorum. buna inanmak mümkün değil.
dahası bir çok insan canlı televizyon görüntülerindeki ileri geri dalgalanan amerikan bayrağının bu inişin bir televizyon stüdyosunda kaydedildiğini kanıtladığını iddia ediyor. -bu bana rüzgar varmış gibi görünüyor ve ay'da atmosfer olmadığını biliyoruz bu yüzden şunu düşündürüyor, o giysilerin içinde gerçekten çok sıcak geliyordu ve bunu dengelemek için muhtemelen bir havalandırma koydular. sibrel, astronotların dünya'ya yalan söylediğine tamamen ikna olmuş durumda. aslında bakılırsa bundan öylesine emin ki suçlarını itiraf ettirmek için kişisel bir göreve bile çıkıyor, astronotları magazin muhabiri gibi takip ederek mikrofon uzatıp -eğer ay'da yürüdüysen sana bunun için tanrı'ya yemin etme fırsatı sunuyoruz diyor. tabii ki her seferinde ters bir tepkiyle karşılaşıyor. hatta ay'a ikinci ayak basan insan buzz aldrin'in yüzüne, -yapmadığın halde ay'da yürüdüğünü söyleyen sensin, hem suçlusun, hem güçlüsün, hiç kendini yanlış bir şekilde sunduğunu söylemeyi düşündün mü, sen bir korkak, bir yalancı ve hırsızsın dedi ve bu yüzden buzz aldrin tarafından kameralar önünde yumruklandı. sibrel, -eğer biri benim yanıma gelip incil'e el bas deseydi, gerçekten ay'da yürümüş olsaydım tabii basarım. üç incil'e birden basmamı istermisin ama onlar tam tersi şekilde tepki verdiler.
ay'a inişin koskoca bir komplodan ibaret olduğu iddiası yıllar boyu bir çok insanı buna ikna etti fakat bu teoriler ne kadar güvenilir. bilim ve medya profesörü christopher riley on yıldır ay'a inişler üzerinde çalışıyor ve komplo teorisyenlerinin hayal dünyasında yaşadığına inanıyor. -komplo teorilerinin arkasındaki bilimi araştıran her aklı başında insan 12 insanın ay'da yürüdüğüne kesinlikle hiç şüphe olmadığı çıkarımında bulunabilir. bu hedefi gerçekleştirmek için ortaya konan dört milyon insan yılı kadar bir çaba var ve böyle bir hırs ve amaçla herşeyi yapmak gerçekten mümkün. riley, komplo teorisyenlerinin dayanağı olan sözde kanıtın yanlış olduğunu ve temel fiziğin görevden fotoğraflarda gördükleri anormallikleri açıklayabileceğini söylüyor. -dalgalanan bayrak konusu eşyaların boşluktayken nasıl davrandığına dair gerçekten büyük bir yanlış anlaşılma. boşlukta asılı duran bir şey varsa ve bayrağın takılı olduğu direği görürseniz bayrağı dalgalandırırsınız ve bir şeyi boşluktayken dalgalandırdığınız zaman baktığınızda da dalgalanmaya devam eder çünkü onu yavaşlatacak bir hava yoktur. bu bir nevi başka bir dünya'nın kuralları gibi duruyor. çünkü gerçekten dünya'da değiller.
ayrıca astronotların kalın uzay elbisesi eldivenleri giydikleri halde nasıl o kadar harika fotoğraflar çekebildiklerine ve neden birden çok ışık kaynağı tarafından aydınlatılmış gibi göründüklerine de açıklama getirebiliyor. -ilk hususun iki yanıtı var birincisi sıkı bir eğitimden geçmiş olmaları hiç bir şey şansa bırakılmadı ve ikincisi de bir çok berbat fotoğraflar çekmişlerse de şu anda bütün fotoğrafları yayınlayan bir sürü internet sitesi var ve göz gezdirecek olursanız bazılarının oldukça kötü olduğunu görüyorsunuz. odaklayamamışlar, bulanık çekmişler, birbirlerini kadraja alamamışlar, bu bizim gördüklerimiz arasında en iyileri. ay'ın kısmen yansıtıcı bir gövdesi vardır. ne kadar parlak olduğunu görebilmek için tek yapmanız gereken dolunay varken gece ona bakmaktır. yine de sibrel, allen ve onlar gibi bir çok kişi için söylenen hiç bir şey fikirlerini etkilemiyor. sibrel, -yüzlerce kez, aman tanrım diyip ağladım çünkü yaşadığımız dünya'da insanlığın böyle kötü, adice bir şey yapabiliyor olması çok üzücü fakat insanların milyonlarca insanı öldürdüğü bir dünya'da yaşıyoruz ve böyle bir dünya'da yaşayan bunu bilen insanlar bilimsel bir başarı ile yalan söyleyebileceğini düşünmez. bu çok cesurca bir hareket bu yapılanlara inanamıyorum.
gerard degroot, -bende elvis'in kennedy'i vurduğunu söyleyen bir magazin dergisi var. bence gerçekten bu amerikalıların ay'a hiç gitmemiş olması ihtimalinden daha olası. bu süreçte yer olan çok fazla insan var ve bunca insanın bunca yıldır bu yalana sadık kalmasını sağlamak imkansız bir şey. bu mümkün değil. bu ister gerçek roket bilimi, isterse komplo olsun, hiç şüphesiz ki amerikalılar uzayın patronu olmayı başardı. gerard degroot, -birleşik devletler kesinlikle kennedy'nin girdiği yarışı kazandı ve ay'a ilk onlar gitti. sovyetler bunu hiç bir zaman yapamadı. peki sovyetler neden ay'a hiç bir zaman gitmedi? uzaya ilk uyduyu, ilk erkeği ve kadını onlar yolladı. ilk uzay yürüyüşünü de onlar yaptı. öyleyse yanlış giden ne oldu. çoğu insan sovyet uzay programının dünya'yı inandırdıkları kadar ileri olmadıklarını söylüyor. hatta bazıları patlayan roketlerin, başarısız olan görevlerin ve ölen kozmonotların on yıl boyunca üzerinin kapatıldığını iddia ediyor. 3 temmuz 1969 günü devasa bir gemi fırlatılmaya hazır bekliyordu, bu bir amerikan ay roketi değildi bu rakibi sovyetlerdi ve n1 adındaki daha da güçlü bir makineydi. christopher riley, -yeni bir roketi sovyetlerin nasa'nın saturn V roketine olan cevabıydı ve benzer büyüklükte devasa bir ağır yük aracıydı, tamamı üst üste konulduğunda 105 metreden daha uzundu. bunun rus kozmonotları ay'a götüren gemi olması gerekiyordu, sadece bir sorun vardı, uçamıyorlardı. program feci sonuçlanan insansız testlerden öteye gidemiyordu. christopher riley, -planlanan 12 testin 4'ünde hepsi ilk aşamada tamamlanamadan havada infilak etti.
n1'in başarısız olması büyük sovyet ay programının sonunu getirdi fakat inanılmaz bir şekilde ruslar bunu tamamen bir sır olarak korumayı başardı. felaketin fotoğrafları, gerçekleştikten yirmi yıl sonrasına 1989'a kadar halktan saklandı. christopher riley, -rus uzay yarışının ve kendi ay programlarının çoğunluğu dünyanın gözleri önünde olmadan geliştirilmişti. işler kötü gittiğinde üzerinden yıllar geçene kadar haber sızmıyordu.
aslında rusya dünya'ya yalan söylemişti. ay'a giden yarışı kaybettiklerinde zaten oraya gitmeyi hiç istememişler gibi davrandılar. christopher riley, -ruslar o sırada hemen hemen avlu atmıştı ve sonra programlarını başka bir amaca yönelik hale getirdiler. niyetlerinin her zaman uzay istasyonları kurma amacıyla dünya yörüngesinde büyük yükler geliştirmek olduğunu ileri sürdüler. sovyetlerin bu gizlilik ve yanlış bilgilendirme politikası bir çok kişinin başka neler hakkında yalan söylediklerini merak etmesine neden oldu. james oberg, -gidişatı belirleyen bu örtbaslar yüzünden insanlar, konu adamların itibarını korumak olduğunda moskova'nın herşeyi saklayıp herşey hakkında yalan söyleyebileceğinden şüphelenmeye başladı.
bazıları yuri gagarin'in uzaya giden ilk insan olmadığını bile iddia etti. sovyetlerin ölü kozmonotları öylece yörüngede bırakan yada daha kötüsü dönüşü olmayan bir şekilde uzaya savuran diğer felaketleri örtbas ettiğine inanıyorlardı. marcus allen, -bence başarısız olduğu için bizim duymadığımız fırlatmalar yapıldı ve haklarındaki hikayeler hiç bir zaman ne tamamen red edildi ne de tamamen kabul edildi ve işte bu gizemin kaynağı bu.
bu teorinin sıkı bir takipçisi olan diğer bir kişi de italyan bir amatör radyo meraklısı olan giovanni judica cordiglia. 4 ekim 1975'te ilk sputnik fırlatılışı vardı ve bağlanıp bağlanamazmıyız diye bakmak istedik. kolay bir frekanstaydı ve duymayı başardık. sputnik'i dinledikten sonra giovanni ve abisi achille uzay yarışına takıntılı hale geldiler. öyle ki kendi özel dinleme yerlerini bile kurdular. böylece görevlere kulak misafiri olabileceklerdi. takip eden yıllarda giovanni'nin iddiasına göre gagarin'den önce üç insanlı sovyet roketini açığa çıkardılar. hepsi de trajediyle sonuçlanmıştı. bunlardan biri şubat 1961'deydi. giovanni, -2 şubat akşamı saat 10'da sovyetler tarafından kullanılan bazı frekanslar kaydettik. zorlanarak nefes alıp veren birini duyduk. böyle dramatik bir nefes alış veriş duyunca çok şaşırdık. kardeşim o zamanlar tıp öğrencisiydi ve profesörlerinden biriyle konuştu. kaydı dinlediğinde oksijen yetmezliği teşhisi koydu. bu bize araç içindeki hava temininin kesildiğini düşündürdü.
bu kötü gitmiş gizli bir uzay görevi olabilirmiydi. kesin olan tek şey moskova'nın o gün insanlı bir fırlatma olacağına dair hiç duyuru yapmamış olmasıydı. italyan basını kayıtları öğrendiğinde kardeşler ülkelerinde meşhur halde geldi. medya tarafından teşvik edilerek faaliyetlerini genişlettiler. yıllar boyunca gerek yalvararak gerekse ödünç veya satın alarak o kadar çok ekipman edinmişlerdi ki kendi özel görev kontrollerini yaratmayı başardılar. ekip 1963'te bu geliştirilmiş düzeneği iddialarına göre daha da rahatsız edici bir gizli sovyet görevini kaydetmek için kullandılar. giovanni, -birden bire bir kadın sesi duyduk, dramatikti. bize sonunun yakın olduğunu düşündürdü. rus dili öğrencisi olan kız kardeşlerinin yardımıyla giovanni ve achille kaydın kabataslak çevirisini yaptı. -sesi ve söyledikleri son derece dramatikti. bir noktada alevlerden bahsetmeye başladı. bir alev görüyorum, bir alev görüyorum sesi son derece heyecanlı ve korku içerisindeydi ve daha sonra geri gelebilirmiyim diye sordu sonra iletişim kesildi. ikimizde ne diyeceğimizi bilemez haldeydik anahtardan önce tipik bir şekilde kısa dalga sesleri gelmeye başladı ve sonra durdu. sessizlik oldu. bu kayıtlar özenle hazırlanmış bir kurmaca olabilirmiydi. sovyetlerin geçmiş yalan ve örtbasları bir çok insanın sahte olamayacaklarını düşünmesine neden oldu. marcus allen, -tüm bunları uydurmakla neden uğraşsınlar ki. yaptıklarını sanmıyorum. eğer kaydettikleriyle dünya'ya geri dönemedikleri belli olan erkek ve kadın rus kozmonotlar sayılabilirse bu oldukça şok edici.
eski nasa görev kontrol sorumlusu ve amatör tarihçi james oberg rusların başarısızlıklarını gizlemek için bazen ne kadar ileri gittiklerini gösteren bir kanıt çıkardı. bazı versiyonlarında bazı kozmonotların kayıp olduğu kozmonotları gösteren fotoğrafların çoğaltılmış versiyonları. james oberg, -arka tarafta dört erkeğin, önde dört erkeğin olduğu bir grup fotoğrafı ve burda yalnızca üç tane var dördüncünün yerindeyse bir gölge var belki eli hala yanındakinin omzunda olabilir ama açıkça fotoğraftan silinmiş. sovyetler birliğinin ilk günlerinden beri popüler olan bir teknikti. utanç kaynağı olabilecek insanlar öylece tarihten siliniyordu. peki resmi kayıtlardan silinen bu kişiler kimdi. giovanni ve achille kardeşlerin kayıtlarındakiler olabilirmiydi. james oberg, -bunun gibi farklılıkları bulduktan sonra bu adamların programın başlarında gizlice ölenlerin arasında olup olmadığını merak etmeye başladık.
1991 yılında sovyetler birliğinin çöküşünden sonra ülkelerin gizli uzay arşivleri halka açıldı. james oberg nasa'dayken edindiği bağlantıları kullanarak oynanmış kozmonot fotoğraflarını araştırmak üzere moskova'ya gitti. james oberg, -sovyet denetçilerin orjinal versiyonun hali hazırda yayınlanmış olduğunu unutarak veya önemsemeyerek sahte versiyonları yayınlaması bir veya iki yıl sonra başka birinin orjinal versiyonunu yayınlaması bir dereceye kadar komikti. bırakmaya karar veren, arkadaşlarını utandıran kişiler fotoğraflardan çıkarılıyor ve gidiyorlardı. dahası oberg, kayıtlarıyla italyan kardeşlerin kayıtlarıyla eşleşen tek bir fırlatma bile bulamadı. james oberg, -gizli mezarlar yoktu, kayıp insanlar yoktu, artık hepsinin başına ne geldiğini biliyoruz ve listeden olan kimselerden hiç biri bir yere ayrılmamış ve uzayda kaybolmamıştı. yine de achille judica cordiglia mezara girene dek gerçek uzay felaketleri yakaladığını diretti. kardeşi giovanni hala bunu iddia ediyor. giovanni, -bizden şüphe duyan insanlar bizle hiç iletişime geçmeyen kişiler, ekipmanlarımızı hiç görmediler ve çalışma biçimimizi hiç deneyimlemediler.
kayıtlar ister gerçek ister kurmaca olsun sovyet uzay programının hiç bir zaman iddia edildiği kadar ilerlemiş olmadığı biliniyor. gerard degroot, -kozmonot programı gerçekten de bir bakıma büyük ölçüde göz boyamaydı. çünkü yaptıkları şey temelde pek bir değişim göstermeyen aynı teknolojiyi kullanmak hayaller kurup kapsüllere farklı şeyleri veya kişileri koyarak sınırların ötesine geçiyorlarmış gibi göstermekti. sonunda öncüymüş gibi davranma stratejisi geri tepti ve ruslar amerikan rakiplerini daha büyük başarılar için teşvik etmiş oldu. fakat çoğu kişi için nasa'nın bu kadar kısa bir sürede böyle ileri seviye teknolojiyi geliştirmeyi başardığı sorusu akıllardaki yerini koruyor. bir komplo teorisyeni yardım aldıklarını ve bu yardımın dünya dışından geldiğini düşünüyor. david griffin, -benim görüşüme göre, dünya dışı gruplardan aldığımız yardımla ve onların teknolojileriyle ay'a gittik.
bir çok insan amerika'nın ay'a hiç gitmediğine inanıyor. asıl görevin ay'a inme numarası yapmak olduğunu söylüyor. fakat ortada bir komplo teorisi daha var. david griffin, ufolarla ilgili devlet sırlarını ortaya çıkarmak için kampanya yürütüyor ona göre amerika kesinlikle ay'a gitti ve bunu uzaylı medeniyetlerin yardımıyla yaptı. ayrıca nasa'nın bu teknolojiyi on yıllar önce mars'a gizli bir insanlı görev düzenlemek için kullandığını düşünüyor. david griffin, -orduda yer aldığını söyleyen ve son yirmi yıldan beri mars'ın üzerinde bir üs kurulu olduğunu ve insanların gidip yıllarca orada kalabileceği bir teknolojiye sahip olduğumuzu iddia eden koca bir grup insan var. griffin, kulağa çok uç gelen teorisinin kanıtının ingiliz bilgisayar korsanı gary mckinnon tarafından keşfedildiğini söylüyor. mart 2002'de mckinnon amerikan hükümetinin emriyle londra'da tutuklandı. pentagon'u hacklemişti ve amerikan hapishanesinde hatta muhtemelen guantanamo kampında çekiceği 70 yıllık hapis cezasıyla karşı karşıyaydı. david griffin, -bu amerika birleşik devletleri için son derece yüz kızartıcıydı ve başka birinin bunu yapmayı düşünmesini engellemek için bir tür örnek teşkil etmek zorundaydılar. peki amerika neden otistik bir yatak odası hacker'ı için bu kadar sert bir ceza talep ediyordu. griffin'e göre yalnızca bir nedeni olabilirdi. mckinnon güneş sistemini kontrol eden uzaylı destekli bir amerikan uzay donanması olduğunu keşfetmişti. david griffin, -bence biraz panikle verilen bir tepkiydi, aman tanrım biri perdeyi delip geçti ve gerçekten belgeleri ortaya çıkardı diye düşündüler. mckinnon artık hackleme serüvenlerinden bahsetmiyor. ancak 2008 yılında avukatları amerika'ya iade edilmesini engellemeye çalıştığı sırada bunu neden yaptığını ve neyi aradığını söylemişti. tüm gezegene sınırsız güç sağlayabileceğini iddia ettiği özgür enerji denilen bir uzaylı teknolojisini arıyordu. mckinnon, -askeri istihbaratın dolandırıcı unsurları onları tutsak edip bazı teknolojilerine tersine mühendislik uyguladı ve özgür enerji teknolojisine sahiplerdi. petrol krizini ve benzeri durumları biliyorsunuz bunu çok ilginç bulmuştum ve o sırada bu teknolojiyi halka ulaştırmak için kanunları çiğnemenin ahlaki açıdan doğru olduğunu düşündüm. david griffin, -muhtemelen onu bunu yapmaya iten şey aslında dünyaya açmak için hiç bir şeye mal olmayacak bir şeye ulaşarak insanların ölmek zorunda olmadığı, enerjinin bedava olduğu bir dünya hayaliydi. nasa ve jet itişi laboratuvarındaki bilgisayarlara sızdığı ilk günlerde şaşkınlığa uğradı. çünkü yüksek bir güvenlik ve savunma olması gerekiyordu. fakat varsayılan windows ayarları geçerliydi. böylece tüm bilgisayar ağlarına ulaşmayı başardı ve bunda çok zorlanmadı.
fakat mckinnon'ın söylediğine göre bu çok gizli bilgisayar sistemlerinde bulduğu tek şey özgür enerji teknolojisi değil. david griffin, -bulduğu harika şey dünya dışı yetkililer olarak adlandırdıkları tam bir listeydi. dünya dışı yetkililer en yüksek olasılıkla 1947 yılındaki roswell kazasından bu yana sahip olduğumuzu kesin olarak bildiğimiz bu gelişmiş sistemi işleten kişileri ifade ediyordu ve artık elinde muhteşem bir liste vardı. mckinnon aynı zamanda uzaylılara ait bir uzay aracının fotoğrafını gördüğünü ileri sürüyor. mckinnon, -son derece ilginç bir araçtı, fotoğrafın yalnızca üçte ikisini görebildim ama hiç bir bağlantı yeri veya perçini yoktu, pek insan yapımı gibi durmuyordu. david griffin, -bu ve diğer pek çok şey kesinlikle gizli bir uzay filomuzun olduğunu ve bunun tüm insanlıktan gizlendiği fikrini ortaya atmak için yeterliydi.
on yıl boyunca ailesi ve david griffin'in de aralarında olduğu arkadaşları mckinnon'ı amerika'nın ellerinden uzak tutmak için savaştı. sonunda 2012 yılında iç işleri bakanı theresa may iadesini engelledi ve muhtemelen özgür bir adam olarak ayrıldı. mckinnon memleketinde özgür olabilirdi ancak amerika ona karşı olan suçlamaları hiç geri çekmedi. eğer yurt dışına çıkarsa yakalanma ve kelepçelerle amerika'ya gönderilme ihtimali hala var. bu gerçekten david griffin'in inandığı gibi olabilirdi. çünkü mckinnon gerçekten özgür enerji tabanlı gizli bir uzay filosuna dair kanıtları ortaya çıkarmıştı. bilim ve medya profesörü christopher riley ise bunu inanması güç buluyor. christopher riley, -her sene nasa'nın alacağı bütçe için mücadele etmesi gerekiyor ve bu arayıştaki en büyük hırslardan bir tanesi zeki teknolojik yaşama ait bir kanıt bulmak. eğer bu türden herhangi bir kanıt ellerinde olsaydı çatılara çıkıp bunu herkese ilan ediyor olurlardı. çünkü gelecek bütçeleri keşiflerinin başarısına bağlıydı. dünya üzerinde herhangi bir ajans veya hükümetin bu türden şeyleri bilipte ifşa olmadığını düşünen biri açıkça söylemek gerekirse kaçığın tekidir. hala şüpheciler ne derse desin insanlar uzay çağının en başına kadar uzanan örtbaslarla dolu gizli bir dünyanın varlığına inanmaya devam ediyor. gerard degroot, -bu komplo teorileri her zaman var olmaya devam edecek, tarih boyunca var oldular ama bence komplo teorilerinin kök salmasının diğer bir nedeni uzayın dünya dışı bir şey olması. sır olan bir şeyi hayata geçirmek için mükemmel bir senaryo. çünkü tanıkların sayısını siz sınırlandırıyorsunuz. bilirsiniz bu kolaylıkla yapabileceğiniz gibi arizona çölünde bir yere gitmekle aynı şey değil.
komplo teorilerinin dünyasında uzay her zaman müstesna bir sınır olacak.